Sorular

Hac'la İlgili Bilgiler

Hacc yeryüzünün tamamının bayramıdır. Hacc yapan bir Hacı “ne kadar ami de olsa, kat’-ı merâtib etmiş bir veli gibi,..” Rabbine müteveccih olabiliyor.

Hacc, yeryüzünün tamamının bayramıdır. Zira, İslâm’dan önce Kâbe putlarla dolu iken şimdi bütün şirk unsurlarından temizlenmiş ve daha önce müşrikler uygunsuz kıyafetlerle putların etrafında tavaf ederlerken şimdi Allah’ı bir bilen insanlar, kalpleri sadece O’na bağlı olarak, O’nun emri üzerine hacca gelmişler ve Kâbe’yi Allah Resulünün (asm.) tarif ettiği şekilde tavaf etmektedirler. Bu hal, başta Kâbe’nin, sonra onu kuşatan bütün yer küresinin manevî bir bayramıdır..

Hac; kutsal kabul edilen mekânları dinîn gerektirdiği maksatla ziyaret etmekdir. Hac; İslâm dininin beş şartından biridir ve gelir durumu iyi olan müslümanlar için farzdır

Genel Bilgiler

Hac; kutsal kabul edilen mekânları dinî maksatla ziyaret etmedir. Hac; İslâm’ın beş şartından biridir.

Hac kelimesi İbrânîce’de hag şeklindedir; “bayram” anlamına gelen bu kelime “bir şeyin etrafında dönmek, dolanmak” mânasındaki hvg kökünden türemiştir.

Hac veya hag çok eski bir Sâmî tabir olup İbrânîce’den başka Ârâmîce’de ve Sâbiî dilinde de bulunmaktadır. Kelimenin asıl anlamının “bir şeyin etrafında dönme, dolaşma ve halka oyunu” olduğu, daha sonra bayram mânasını kazandığı belirtilmektedir. Arapça’da “gitmek, yönelmek; ziyaret etmek” anlamlarına gelen hac kelimesi, fıkıh terimi olarak imkânı olan her müslümanın belirlenmiş zaman içinde Kâbe’yi, Arafat, Müzdelife ve Mina’yı ziyaret etmek ve belli bazı dinî, görevleri yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirenlere Arapça’da hâc (çoğulu huccâc). Türkçe’de hacı denir.

İslami kaynaklara göre haccın Hz.Âdem dönemine kadar uzanan bir geçmişi vardır. Bir kısmı İsrailiyata dayanan bazı rivayetlere göre Kâbe’yi önce melekler tavaf etmiş, daha sonra da Hz.Âdem, Allah’ın emriyle Mekke’ye giderek Arafat’ta Hz.Havva ile buluşup kendisine Beytullah’ın etrafındaki hacla ilgili mukaddes yerleri gösteren meleklerin rehberliğinde haccetmiştir (Hamidullah, ” İslam’da Hac”, (trc. M. Akif Aydın) İTED, VIII/1-4 (1984)s. 123-127)

Hz. Şit’in peygamberliği sırasında onardığı Kâbe, Nûh tufanının arkasından uzunca bir süre kumlar altında kalmış ve nihayet Hz. İbrahim ile oğlu İsmail tarafından eski temelleri bulunarak yeniden inşa edilmiştir. “Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber beytin temellerini yükseltirken…” (Bakara, 2/127) mealindeki ayet bu inşaata işaret etmektedir.

Cenab-ı Hakk’ın Hz. İbrahim’e, “İnsanlar arasında hacca ilan et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi tavaf etsinler” (Hac, 22/27-29) emrini vermesinden, insanları hac yapmak üzere Mekke’ye davet eden ilk peygamberin Hz.İbrahim olduğu anlaşılmaktadır. Hz.İbrahim haccın menasikini tespit ederek Kâbe’nin her yıl ziyaret edilmesini sağlamış ve oğlu Hz. İsmail’i orada bırakıp Filistin’e dönmüştür; o tarihten sonra gelen peygamberler ve ümmetleri de Kâbe’yi ziyaret etmişlerdir.

İslam’ın doğuşu sırasında Kâbe’yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife’de vakfe, kurban kesme gibi adetler devam ettirilmekte, hac putperest gelenekleriyle birlikte sürdürülmekteydi.

Cahiliye Arapları Kâbe dışında Lât, Menât, Uzzâ ve Zülhalesa gibi tanrıların tapınaklarını, ileri gelenlerin kabirlerini ve dikili taşları da (ensab) tavaf eder ve buna “devâr” derlerdi (İbnü’I-Kelbi, s. 39).

Hacılara su ve yemek ikram etme âdeti (sikaye, rifade) çok eski devirlerden beri devam ediyordu.

Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’nin içinde ve etrafında yer alan putlarla birlikte Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği hac ibadetinde bulunmayan şirk unsurları da tamamen temizlenmişti.

Hac, belirli fiillerin sadece Allah rızası için yapılmasından oluşan bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de hac ibadetinin muhtelif safhaları hem şekli hem de manevi ve ruhi yönlerden tasvir edilerek çeşitli yararlarının bulunduğu belirtilir (Mesela bk. Hac, 22/28-33). Böylece insanlar, haccın hikmetlerini kavramaya ve gerek fert gerekse ümmet olarak onu layıkı veçhile ifa edip azami ölçüde hikmetlerini gerçekleştirmeye teşvik edilir.

Müminin hem malı hem de bedeniyle gerçekleştirdiği bir ibadet olan hac insanın bütün varlığını ilgilendirir ve bu haliyle külli bir teslimiyetin ifadesidir. Diğer yükümlülükler gibi hac da insan merkezli ve insanın ihtiyaç duyduğu hayırların tahakkukunu hedef alan bir ibadettir. Bu bakımdan onun hikmetlerini üç noktadan hareketle tespit etmek mümkündür:

Allah’ın insanlara bazı şeyleri yapmalarını emretmesi ve bunların yerine getirilmesi suretiyle kendilerine lütufta bulunması, Haccı gerçekleştiren insanın ona hazırlanırken, menasikini ifa ederken ve ibadetini tamamladıktan sonra kendi kabiliyetine göre elde edebildiği olumlu sonuçlar, bu ibadeti sadece Allah rızası için yerine getiren tek tek insanların iradelerinin ve tesir alanlarının dışında haccın bütün ümmete sağladığı faydalar ve onları ulaştırdığı yüksek seviye.

Haccın hikmeti, Allah’a yönelmiş insanla Allah arasında kul-rab ilişkisinin insanın kendi hayatı ve ayrıca içinde bulunduğu ümmet üzerindeki etkisiyle ortaya çıkar. Gazali’nin ifadesiyle hac dinin kemale ermesi ve teslimiyetin tamamlanmasıdır. (İhya’, I. 314)

Hac dış görünüşü itibariyle sembolleri andıran, gerçekte ise çeşitli ruhi eğitimleri sağlayan birbirinden farklı davranışların toplamından ibarettir.

Her Müslüman, imandan sonra en faziletli ibadet sayılan namazın (Müslim, “İman”, 137-140) kıblesini oluşturan mübarek mekânı görmek, orada başta Hz.Muhammed aleyhisselatu vesselam olmak üzere geçmiş peygamberlerin hak din uğrunda verdikleri mücadeleleri hatırlamak, asırlar boyunca birçok müminin namaz, dua ve niyazlarına sahne olan manevi atmosferde yaşamak ister. Hac bu açıdan tarihin yeniden yaşanmasının ve mücerredin müşahhas hale gelmesinin vasıtası olmaktadır.

Hac ibadetinin temel gayesi ve hikmetlerinden biri insanların Allah’ın emri gereğince yurtlarını, ailelerini ve dostlarını, mallarını terk etmeye, bazı arzularına karşı koyup sıkıntıları göğüslemeye hazır olduklarını göstermeleridir.

Müminin hac esnasında elde ettikleriyle orada gerçekleştirdiği menasik arasında da bir ilişki vardır. Burada özellikle belirtilmesi gereken husus, haccın gerçekleştirildiği mekânla Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam’ın ve ilk Müslümanların yaşadıkları mekânın aynı olmasıdır. Mü’min hac esnasında, Resûl-i Ekrem aleyhisselatu vesselam’ın ve ashabının bulunduğu coğrafi mekânla karşılaşmakta, Kur’an’da “Allah’ın koyduğu dini işaret ve nişanlar” (şeairullah) olarak tavsif edilen (Bakara, 2/158; Hac, 22/32, 36) bu mekânlarda bulunarak o dönemin manevi ruhundan nasip almaktadır.

Diğer taraftan hacca giden her Müslüman, ihrama girerken büründüğü esvapla kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin şuurunda olarak artık bir bakıma dünya dışı bir düzene ayak uydurduğunu hissetmekte ve bunun etkilerini duymaktadır.

Tavaf kişiye, her şeyin bir başka şey etrafında belli bir düzen içinde döndüğü ve insanın da bu kozmik düzenin bir parçasını teşkil ettiği şuurunu verir. Sa’y, Müslüman’ın sırf Allah istediği için katıldığı bir yürüyüştür; Müslüman bu sayede kendisi gibi aynı yola girmiş, aynı niyet ve duyguları taşıyanlarla beraber koşmanın ne demek olduğunu fark eder. Arafat’ta rabbine yönelen insan daha bu dünyada, hiçbir yardımcının bulunmadığı şartlarda O’nun huzurunda durmanın manasını, makam, servet ve ilim gibi üstünlüklerin gerçek değerinin hesaba çekileceği zaman ortaya çıkacağını anlar; üstünlüğün sadece takvada olmasının ne demek olduğunu kavrar.

Hac esnasında Müslüman daha önce teorik olarak haberdar olduğu, fakat layıkı ile yaşayamadığı bir dizi imanı ve ahlaki özellikler kazanır; sahip bulunduğu olumlu niteliklerde ise daha çok sebat ve güç kazanır. Hac müminin kendi kendisinin farkına varma sürecidir.

Hacdan dönen mümin,İslam’ın ilk muhatapları olan ve hayatlarını ona vakfeden Asr-ı saadet Müslümanlarının yaşadığı yerleri gezerek, Peygamber’i kitaplardaki bilgilerle tarihi bir şahsiyet olarak tanımanın ötesinde sanki onu bizzat görerek imanını ve ikrarını tazelemiştir. Resûl-i Ekrem aleyhisselatu vesselam’ın yaşadığı yerleri ve kabrini ziyaret etmiş, tebliğ vazifesini başarıyla yerine getirdiği mekânlarda peygamberliğine bir daha şahadet etmiştir. Aynı zamanda dünyada mevcut çok çeşitli ırkları, bunların konuştuğu dilleri gözlemiş, ancak bu farklılıkların, sadece insanların birbirlerini tanıyarak iletişim kurabilmeleri için (Hucurat, 49/13) Allah tarafından birer alamet olarak yaratıldığının şuuruna varmıştır. Bunun yanında insanlar arasındaki bu farklılıkların birlik ve beraberliği engellemediğini, mevcut farklılıklarla birlikte Allah’a teslim olmanın her türlü vahdetin esasını oluşturduğunu fark etmiştir. Böylece dünyasının sınırları genişlemiş, coğrafi bilgileri nazari boyutlarını aşmış, yer küresinin muhtelif bölgelerinde yaşayan yüz binlerce insanla bir arada bulunmuş, en olumsuz şartlarda bile insanların birbirine müsamaha göstermesinin ne demek olduğunu bizzat tecrübe ederek anlamıştır.

Hac, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün Müslümanların aynı değerlere sahip oldukları ve bu değerlerin kendileri için ortak bir zemin oluşturduğu gerçeğini ortaya koyar. Hacca giden Müslüman bir ailenin ferdi, bir köyün, bir kasabanın veya bir şehrin sakini ve bir devletin vatandaşı olarak ülkesinden ayrılır, bir ümmetin ferdi olarak memleketine döner.

(Bu bölüm, Tahsin GÖRGÜN, “Hac”, DİA., XIV, 397-399’dan özetlenerek hazırlanmıştır.)

Hac Mekke’nin fethinden önce farz kılınmakla birlikte müşriklerle ilişkilerin iyi olmaması sebebiyle Müslümanlar ancak fetihten sonra hacca gidebildiler. Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam’ın katılmadığı bu hacda Müslümanların yanında Arabistan’ın çeşitli bölgelerinden gelen müşrikler de vardı.

Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam fetih yılında bir hac emiri tayin etmemiş, Mekke Valisi Attab b. Esid bu görevi yerine getirmiştir. Fethi takip eden yıl Hz. Ebu Bekir hac emiri olarak görevlendirilmiş ve müşriklerin Mescid-i Haram’a yaklaşamayacağı (Tevbe, 9/28) kadın veya erkek hiç kimsenin çıplak tavaf yapamayacağı gibi hususları tebliğ etmek vazifesi ise Hz. Ali’ye verilmiştir.

Hicretin 10. yılında hac görevini ifa eden Resûl-i Ekrem aleyhisselatu vesselam’dan sonra gelen halife ve hükümdarlar da ya bizzat kendileri hacca gitmek yahut emir tayin etmek suretiyle hac kafilelerinin bu vecibeyi huzur içinde yerine getirmelerini sağlamışlardır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, halifeliklerinin ilk yılında hac emiri tayin edip ertesi yıl bizzat hacca gitmişler, Hz. Osman halifeliğinin ilk ve son yılları hariç her yıl haccetmiş. Hz. Ali ise iç karışıklıklar sebebiyle hilafet yılları içinde buna hiç fırsat bulamamıştır.

Emevi halifelerinden Muaviye, ilki 44 (665) yılında olmak üzere birkaç defa, Abdülmelik b. Mervan 75’te (695), I. Velid 91 (710) ve 95’te (714), Süleyman b. Abdülmelik 97’de (716), Hişam b. Abdülmelik 106’da (725) haccetmişlerdir; Hişam’dan sonraki Emevi halifelerinin hiçbiri hacca gitmemiştir. Abbasilerden hacca giden ilk halife 140 (758), 147 (765), 148 (766) ve 152 (769) yıllarında hacceden ve 158’de (775) hac yolunda ölen Ebu Ca’fer el-Mansur’dur, Mehdi-Billâh iki defa, Harunürreşid ise dokuz veya on bir defa hacca gitmiştir. Harunürreşid’den sonraki halifeler (Fatımi halifeleri de dâhil) devlet merkezinden uzun süre ayrılmayı göze alamadıkları için hacca gitmemişlerdir. Abbasiler döneminde haccı etkileyen faktörlerin başlıcaları iç karışıklıklar, dış tehditler, bedevilerin çapulculukları, iktisadi sıkıntılar, susuzluk ve aşırı sıcaklarla sağlık problemleriydi.

Abbasi halifeleri, hacıların yol güvenliğini sağlamak için büyük organizasyonlar kurmuşlardır. Horasan’dan ve diğer uzak yerlerden gelen hacı adayları şevval ayında Bağdat’ta toplanır ve burada düzenlenen bir törenle yola çıkan kafileyi bir askeri birlik korurdu. Kafileler Kûfe, Necef, Kadisiye gibi etrafı hurmalıklarla çevrili yerlere ve büyük şehirlere uğrar, Fırat nehrini sallardan yapılmış bir köprü üzerinden geçerek Arabistan çölüne iner, sonra Necid yaylalarını geçip Hicaz dağları istikametinde yol alırdı. Harunürreşid’in karısı Zübeyde 3 milyon dinar harcayarak Bağdat-Mekke yolunu yaptırmıştı; bu yol daha sonra Nizamülmülk ve Adudüddevle tarafından da tamir ettirilmiştir. Yol boyunca inşa ettirilen büyük su depoları müstahkem kalelerdeki askerlerin gözetimi altındaydı. Kervanın başında atlı muhafızların refakatinde halifenin mümessili yer alır, bunu hacı grupları takip ederdi.

Endülüs Emevi hükümdarları ise devamlı şekilde Hıristiyanlarla savaş halinde oldukları için kendileri hacca gitmedikleri gibi halka da izin vermediler; âlimler de cihadın hacdan daha büyük önem taşıdığını, böyle bir zamanda altının yurt dışına çıkarılmasının uygun olmadığını söylediler; bu sebeple çok az sayıda Endülüslü haccedebilmiştir. Bu bilgilerin ışığında Harunürreşid’den sonra Mısır, Suriye ve Irak gibi Arap yarımadasına komşu ülkelerin hükümdarlarının istisnai olarak hac farizasını yerine getirdikleri söylenebilir.

Ortaçağ’da hac birçok âlim ve edibin meslek hayatlarının başlangıcını oluşturmuştur. V (XI) ve VI. (XII.) yüzyıllarda Nişabur’da genellikle müderris ve kadılar görevlerine başlamadan önce Mekke’ye giderlerdi. Bu kişiler için hac, İslami ilimlerin merkezini ziyaret etmek ve İslam hukuku veya hadis araştırmalarını yerinde sürdürmek anlamına geliyor, memleketlerine döndüklerinde de kendilerine bir saygınlık kazandırıyordu. (Bu bölüm, Abdülkerim ÖZAYDIN, “Hac”, DİA., XIV, 399-400’den özetlenerek hazırlanmıştır.)

Kaynak: http://hacveumre.diyanet.gov.tr/RehHacYapilisi.aspx#.Vfu4kN_tlBd

Her sene binlerce kişi, hac yolculuğuna çıkarak Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmek için kutsal bir niyetle, kendilerini O’na en yakın hissedecekleri yerde bir araya geliyor. Bayram sevinci ve kavuşma heyecanı ile çıkacağınız bu yolculuğa özellikle de ilk kez katılacaksanız, hac hazırlıkları hakkında detaylı bilgi edinmeniz, yolculuğu sorunsuz bir şekilde tamamlamanız için önemli.

Her yolculuk içinde bir heyecanı ve hazırlık sürecini barındırır. Gideceğiniz yerin hava koşullarından kültürüne pek çok detay, hazırlık süreciniz için önemlidir. Ama çıkacağınız yol sıradan bir tatil için değil, kutsal bir amaç içinse, ömrünüz boyunca hayal ettiğiniz, yüreğinizin en derininde gerçekleştirebilmeyi istediğiniz kutsal yolculuğun vakti geldiyse, o zaman heyecanınız da hazırlığınız da bambaşka olacaktır.

Hac görevini yerine getirmek için çıkacağınız yolculuğun sıradan ve turistik bir yolculuk olmadığını, arınacağınız, dünyevi hevesleri geride bırakıp Allah-u Teala ve O’nun Resulü ile buluşacağınız bir ibadet olduğu gerçeğini aklınızdan hiç çıkarmamanız gerekir. Hac yolculuğunuz manevi bir yolculuktur, bu yüzden ilk önce ruhani olarak kendinizi bu yolculuğa hazırlamanız önem taşır.

Bu, uzun ve kendine göre zorlukları olan, bazı durumlarda meşakkatli bir yolculuktur. Hayatta çoğu kişiye belki de bir kez nasip olacak bu kutsal vazifeyi sağlık ve huzur içinde eksiksiz yerine getirmek, ibadetlerinizi en güzel şekilde yapabilmek için hem manevi hem de maddi hazırlıklar hakkında mutlaka bilgi edinin.

Hac ibadeti tüm Müslümanların hayalini kurduğu ama herkesin gitme fırsatı bulamadığı, özel bir yolculuk. Kâbe’yi göreceğinizi, Peygamber Efendimizin yaşadığı toprakları ziyaret edeceğinizi düşünerek kendinizi ruhen bu eşsiz yolculuğa hazırlayabilirsiniz. Öte yandan, bu kutsal görevi yerine getirme niyetiyle farklı kültürlerden milyonlarca insanın topluca bulunduğu bir ortamda bazı zorluklar ortaya çıkabilir. Kutsal yolculuk sırasında yaşanacak zorlukları aşmak için sabır gerektiğini unutmayın. Uzun yolculuk süresini, kalabalık ve fiziksel yorgunluğu göze almalı, sorunsuz bir yolculuk hayal etmemelisiniz. Dünyevi hiçbir beklentiye girmeden, turistik gezi bilincinden uzak bir yolculuğa çıkacağınızı düşünerek kendinizi buna hazırlayın. Allah’ın razı olduğu biçimde haccı yapmak için kalben niyet edin ve sabır gösterin. Haccı ruhen yaşayabilmek ve ibadetinizi eksiksiz biçimde yerine getirebilmek için öncesinde yeterli bilgiye sahip olmaya gayret edin. Kutsal yolculuk, Peygamber Efendimizin yaşadığı topraklarda geçtiğinden O’nun hayatına dair kaynakları okuyabilirsiniz. Bu ziyaret edeceğiniz kutsal mekanları daha iyi anlayabilmeniz için de önemlidir. Gideceğiniz yerlere yönelik tarihi bilgileri öğrenebilir, hac ile ilgili seminerlere, sohbetlere katılabilir veya yazılı kaynaklara başvurabilirsiniz.

Sık Sorulan Sorular

Mekke ve Medine’de Suudi Arabistan Riyali kullanılıyor, bu nedenle yanınızda riyal bulundurmanız gerekiyor. Döviz kuru son 15 senedir sabit olduğu için Türkiye’den çıkarken yanınıza Amerikan Doları almanızı tavsiye ederiz. Ancak Türk Lirası da döviz bürolarında exchange işlemi görmektedir. Bu sebeple kur bakımından zarar etmemek adına ihtiyacınız olan Suudi Arabistan Riyalini bölgede döviz bürolarından alabilirsiniz. Kredi kartı kullanımı çok yaygın olmamakla birlikte tüm büyük marketlerde, giyim dükkânlarında ve AVM tarzı büyük alanlarda geçmektedir. Ancak küçük işletmeler, bakkal, lokanta vb. dükkânlarda alışverişe başlamadan önce kredi kartı ile alışveriş yapılıp yapılmadığını teyit etmenizde fayda var.

Otellerde ve havalimanlarında tekerlekli sandalye ücretsiz olarak sağlanabilir. Bunun için rezervasyon esnasında seyahat danışmanına hatırlatma yapmanız yeterli. Mekke’de umre ibadeti esansında da tekerlekli sandalye ile tavaf ve Say ibadetlerini yaptıran görevliler vardır. Bunlar ücret karşılığı çalışmakta olup sabit bir ücreti yoktur, pazarlık usulü kiralanabilir. Bölgedeki ekibimize bu talebi iletirseniz size yardımcı olacaklardır.

Bölgede çöl İklimi hâkimdir. Ancak bu havanın sürekli sıcak olması anlamına gelmez. Kasım, aralık, ocak ve şubat aylarında sabah ve akşam sıcaklıklar, 10 derecenin altına düşebiliyor. Mart ayından itibaren ise hava sıcaklıkları yükselir. Gündüz 45 derecelerde, akşam ise 30 derecelerde seyreder. Nem çok düşük olduğundan boğucu değildir ancak direkt güneşe maruz kalmak özellikle yaşlı ve çocuklarda ciddi rahatsızlıklara yol açabilir.

Evet, yeşil pasaport sahibi misafirler için de vize gereklidir.

Suudi Arabistan Başkonsolosluğu minimum pasaport süresini 1 sene olarak bildirmiştir. Seyahate katılmak isteyen yolcuların pasaportlarının, seyahat dönüş tarihinden 1 sene sonrasına kadar geçerli olması gerekir.

Hayır, böyle bir zorunluluk yoktur. Örtülü olmayan bir fotoğraf da vize için kullanılabilir.

Çevre gezileri, otobüsler ile grup halinde yapılmaktadır. Çoğunlukla panoramik geziler olmasına rağmen birçok durakta yolcularımızı otobüsten indirmekte ve anlatım eşliğinde fotoğraf molası vermekteyiz. Ancak Hira Mağarası, Nur Dağı’nın tepesindedir. Aynı şekilde Sevr mağarası da Sevr Dağı’nın üst kısımlarında yer alır. Hem otobüslerin bu noktalara çıkmasının mümkün olmaması, hem kalabalık ve izdihamdan dolayı güvenliğin olmaması hem de toplu hareketlerde herkesin dağın tepesine çıkmak istemeyeceğine saygı göstermek adına bu noktalara çıkılmamaktadır. Gitmek isteyenler için taksi ile nasıl gidileceği konusunda ekibimiz yardımcı olabilir. Yerel rehberlerimiz bu şahsi gezilere eşlik etmemektedir.